27 Kasım 2009 Cuma

Dysrhythmia - Barriers and Passages














Tür: Teknik Progressive Rock / Math Rock / Instrumental / Post-rock
Yıl: 2006

Evet bunun türü ,hem böyle taş türler hemde rock olacak türden. ilk gördüğümde bende bir şaşırmıştım. Ayrıca hafiften çekinmedim de değil , çünkü death rock gibi bir kavram var ortada ve pek de hoşlaşmamaktayım kendisinden. Neyse , çekinmeyi bırakıp indirdiğimde karşılaştığım şey , pek güzel progresif enstrümantal parçalardı. Hemde üstüne üstün rock tı. Zor bir sentez bana göre , elemanlar bunu yaparken çok başarılı.

Şimdi özellikleri sıraliyim bi ;
  • Zekice tasarlanmış bir albüm, hem catchy yerler var hemde teknikalite. Bazı yeri 5. dinlemede mırıldanıyorsunuz , bazı yeri 10. dinlmede bile anlayamıyorsunuz. Beğeni açısından güzel bir strateji bu =)
  • Öncülük edebilesi olan bir albüm bu. Avant-garde bile sayılabilir bu açıdan. Çünkü böyle bir tür daha görmedim , yapan yok yani sanırsam. Gelecekte böyle oluşumlar görürsek hiç fena olmaz.
  • Bunların yanında atmosferik olaylar da var. sanılmamalı ki ablüm sürekli karmaşık davullar , zor gitarlar , baskın baslarla geçiyor. Onlar da hayli hayli yavaşlayıp atmosfer yaratıyor...
Kadro olayına gelirsek ; isimler hakkında pek bilgim olmasa da enstrümanları yorumlicam;
  • Davul ; arada bir zilleri öyle bir unutuyor ki sadece davulgillerden takılıyor. Aslında hoş , kendine has bir tarzı var. Daha önce hiç benzeri duymadığım garip atakları falan var. Yaratıcı işler çıkarmış  ne diyim.
  • Bas , evet yer yer güzel bir biçimde önde. Ama fazla distortion yememiş , rock gitarlarının yanında bas ı öne çıkarmak diğer türlerdeki gibi zor değil. Hatta öyle saçma basit gruplar var ki onlar da çıkıyor. Bu açıdan aşırı marifet olarak göstermicem. Ama önemli olan şey , gitarlarla aynı gitmemesi ; özgün bir enstrüman olarak kullanılması. Hakkını vererek yapmışlar bu işi de. Background olmaktan çıkarırken arka planı da boş bırakmamak gerekiyor . Herşey ayarlı...
  • Gitar , tek bi tane grupta. Teknik olaylarda tek gitarlı grupların işi her zaman daha çoktur. Tebrik edilesi bir grup. Ki bass'ın rolünü anlamada çok önemli bir etken , gitarın bir tane olması. Neyse... Gitarın bir diğer etkisi , grubu rock olarak adlandırılması. Buna iyi bir distortion versek en taş progressive teknik death gruplarıdnan sayılabilirdi. Ama böylesi daha özgün...
 Bu albümü özgün bir şey olduğu için tanıtıyorum burda. Belki gün gelicek , teknik rock kavramı baya bilinir olucak , ve o gün dicem ki ; "bu türü ben ünlü yaptıım". Onu dediğimde biri beni bozmazsa sevinirim tabi. Bıraksınlar da kendi kendime tadını çıkarıyım bunun...

17 Kasım 2009 Salı

Niacin - Organik














Tür: Fusion Jazz / Progressive
Yıl: 2005

Bu albümü ilk dinlememde öyle yapılan yorumlara filan hiç bakmamıştım. Ve pek beğenmiştim , grubun diğer albümlerine kıyasla. Yıllar sonra farkettim , benim bunu ilk dinlediğim zamanda yapılan yorumlarda hep , organik'i dinlemeyin , çok karmaşıktır , anlaşılamaz pek kolay, diğerleri daha yumuşak , onları dinleyin gibi imiş... Ben progresif olaylarında , veya fusion jazz'da zaten aşırı karmaşık olaylar seviyorum. chaos değil , karmaşa , ama planlı bir karmaşa. İşte niacin bu albümünde bunu mükemmel derecede yaptıgı için , ben direk olarak bu albümü tavsiye ediyorum size. Bu albüm ile gözümde yücelen niacin , şu sıra fusion jazz türünde ilk 3'ümdedir. Diğerleri CAB ve Mahavishnu Orchestra, ki onları da tavsiye edicem zamanla , onlar da pek lezizdir.
Ve Özellikler ;
  • Tamam kabul . karışık bir albüm. Zaman alıyor ne nedir diye çözmek.  Hem hızlı , hem aksak , hem teknikler. Elemanların hepsi , virtüöz sıfatını hakeden insanlar resmen...
  • Basslar filan gene coşmalarda. Ben artık legal-bir-bass-fetişisti olduğum için , öncelikle bundan başlıyorum lafa. Fusion jazz'da zaten güzel bir yeri var bassların ama , Niacin bunu biraz daha abartmış.
  • Davullar aşırı karmaşık. Derek Roddy gelse tıkanır yani... Öyle söyliyim. Aksak böyle pek , saçma saçma heryerde snare çakıyor bi tane. Helal olsun ama ne diyim.
  • Ve olayı esas fusion-jazz yapan , klavye var bide. klavye olmasaymış ta gitar olsaymış ve o da sert ve teknik olsaymış , niacin progressive death / avant-garde arası bir tür olurmuş heralde... O klavye çok gerekli...
Kadro da şöyle;
  • Billy Sheehan, o dana bassçı bu oluyor işte. Böyle grupta ben varım diyen bassçıları hep sevmişimdir , onu da seviyorum.
  • Dennis Chambers... Davulu ondan başkası halledemezdi. Zaten CAB'ı sevmemin nedenlerinden biri , yine Dennis'in oluşudur. 
  • John Novello, diğer elemanlara göre pek aşırı ünlü olmasa da  o da virtüöz kıvamında bir klavyecidir. Bence pek tanınmamasının nedeni , klavyenin müziğin genelinde pek aşırı sevilen veya ilgi gören bir alet olmayışıdır.Tamam Jazz'da önemli , ama diğerlerinde hiç umursanmaz bile... Bu oluşmuş yanlış bilinci düzeltmeliyiz ! Hayır sadece şakaydı...
Bu albümü , öncelikle tamam ben karmaşık bir şeyler hazmetmeye , coşmaya hazırım dediğinizde dinlemelisiniz. O kadar karmaşık diyorum yani , bi zahmet öyle yapın.  Zaten bu albümü severek dinlediyseniz , bir kaç kereden sonra sizde iyi bir fusion jazzcılık biraz da progressive lik vardır demektir. Ki bence iyi bir şeydir bu. Bence bende var mesela. bence iyi bişi... iyi... ve bu da bu kadar.

    God Is An Astronaut - All Is Violent, All Is Bright














    Tür: Post-Rock
    Yıl: 2005

    Post-rock türünden bişi tavsiye ediceksem , türünün en iyisini tavsiye ediyim dedim. Onun da en iyi albümünü... Enstrümantal olmasına rağmen çok iyi duyguya da yükleyebilmiş , uzun uzun sıkılmadan dinlenesi , hatta öğrenci kesim için çalışırken dinlemelik bir albüm bu.

    Şimdi önemli buldugum noktaları şöyle bi şöyliyim şu albümle ilgili;
    • Bu albümü , daha dogrusu grubu tanıtmada ilk kullandıgım mataryel , albümdeki ilk şarkı olan Fragile'in klibi...  Klip , hayvanların bilimsel deneylerde acımasızca kullanılması üzerine. İlk izleyişte ağlattı , ne yalan söyliyim. Çok etkileyici bir klip. Albümü dinlemeden önce ilk önce o klibi izleyin. Çünkü klibi izlenince daha bir saran gruplardan god is an astronaut.
    • Dinledikçe daha çok saran bir albüm. İlk dinleyişte hiç bir şey anlamazsanız (ki doğaldır bende öyle olmuştu) , ne biçim şey tavsiye ediyon lan gibi tepkiler almiyim.
    • Albümün kayıdı biraz garip , bir çok yerden dinledim , heryerde aynı. mp3 kalitesiyle de alakalı değil. Özellikle davulda bu gariplik hissediliyor. Ama güzel bir atmosfer oluşturuyor o çışlayan sesler de...
    • Müzik adına en önemli özelliği , mükemmel yapılmış synth ler... Synthesizercı eleman var var zaten.
    Kadro olayında abi-kardeş , Niels ve Torsten Kinsella var. Bir de üvey kardeş heralde bu Lloyd Hanney diye bir eleman var. Eski bir grup tecrübeleri yok. Kadrosu da hiç değişmemiş , varolduğundan beri aynı kadroyla ilerlemekteler. Anlaşılan pek bi uyumlular birbirleriylen. Günün birinde dağılmamaları dileğiyle...

    Bu albüm dinleyenler için çok amaçlı bir albüm. Ders çalışırken fon müziği , dertlenmek istediğinde fon müziği , mal gibi ekrana bakarken veya hayatı deli dolu yaşarken arkaya fon müziği... Öyle her şeye uyum sağlayabilen über-adaptable bir albüm işte.Bunun yanında post-rock bilmeyenler için öğrenme ve hayran olma kaynagı olabilir. Post-rock nedir bilen ama bu albümü duymamış insanları da... Bilmiyorum. Karar veremedim onlara ne olsun... Ama haklı olabilir tabi , her türün en iyisi overrated gereksiz gruplardır mantığını uyarlamış olabilirler. Yok ama bunda öyle değil. Bu hem en iyi , hem gerçekten en iyi. Dinlene , dinletile...

    14 Kasım 2009 Cumartesi

    The Faceless - Akeldama














    Tür: Teknik Progresif Death Metal
    Yıl: 2006

    Prog. Death dünyasında , en hızlı sıçrama yaratan albüm bu olsa gerek. Faceless , 2006 da yayınladığı bu debut albümüyle bir ün kazandı ki sormayın. Artık (ilah) Cynic ile birlikte turlara çıkar oldu. Ki bu kazandığı ün , özellikle amerikada deathcore cu salak genç kitlesidnen ibaret. Haliyle bu cynic le birlikte olan turnelerinde cynic için "öööğrr ne sıkıcı grup " gibi yorumlar  yapmışlar. Kafanızı kırarım , adam olun diyor ; normal yazım formatıma geri dönüyorum...

     Özellikleri de sıralicak olursam ;
    • Hem çok sert , hem de sanatsal. Cidden sanatsal. Progressive'liği hakkını vererek yapıyorlar. Elektronik ögeler bile var. Klavye'de var aslında da line-up kısmında göremedim bir türlü , yerine göre çok güzel oturtulmuş keman eketleri filan. İyidir...
    • Bir çok türün karması gibi bir şey aslında. Güzel bir harmanlama yapmışlar.
    • Albümle aynı adı taşıyan parçanın geneli enstrümantal olsa da , şarkının başında vocoder ile elektronikleştirilmiş vokal var. Cynic , cynic diyip  duruyorum da , cidden cynic'te sevdiğimden dolayı , burda da pek bi sevdim , ayrı bir anlam kazandı. 
    Kadro olayı da şöyle;
    • Aslında elemanların çoğu , pek bilindik isimler değil. Kurucu üyelerin çoğunun ilk profesyonel grubu.
    • Enteresan olarak , bu albümde , 4 farklı davulcuyla çalışmışlar. Ben pek bir fark hissedemedim aslında. Hepsi hakkını çok iyi vermiş.
    • Vokal olayları , bir clean , yerine göre scream atan vokal ve bir de ayı yavrusu bir brutal vokalistten oluyor.
    • Gitarlar sweep atmayı ve ciyaklatmayı pek seviyor. Onun dışında pek özel bir şey gelmiyor aklıma söylemelik. Çok iyiler. O kadar...
    • Bass gene o kadar arkada değil , yer yer öne çıkarmışlar ama bass ve öne çıkması konusunda master degree albümler de önericem ileride , onun yanında bu bir hiç.
    Bu albümü , technical progressive dinleyicileri için dinlenmesi şart olan bir albüm. Çok iyi işler çıkardı elemanlar. Ama ikinci albüm bana göre pek süper olmadı. Daha hayvani , çok az şarkısında progressive lik var. Basit bir brutal death metal grubuna dönme sinyalleri veriyor.

    13 Kasım 2009 Cuma

    Koop - Koop Islands














    Tür: Acid Jazz
    Yıl: 2006

    Bu albüm , insanlar farklı bir şey denemek istediğinde , önerdiğim ilk albüm oluyor. Genelde pek dinleyeni yok çünkü bu türün. Sadece yurdum entel kız kitlesi dinliyor. Bir de ben mi ? Evet şu an gözlemlediğim kadarıyla öyle. Ama lütfen entel kızları etkilemek adına böyle şeyler dinlediğimi çıkarmayın , tamam bir kozdur ama severek dinliyorum yani...


    Özelliklere gelirsek ;
    • Grup 2 kişiden oluşuyor. Şarkılar sample ların birleşmesiyle oluşuyor. Öyle eş zamanlı birden çok enstrüman çalınmasına bakmayın
    • Grup elemanları yer yer vokal yapsalar da , şarkıların çoğunda konuk vokal var.
    • En hoşlaştığım şarkıları , koop island blues oluyor bu albümde. Çok iyi atmosferi ek olarak bir de klarneti var. Dinlicek olanlar öncelikle o şarkıdan başlayabilir. Hatta klibini de izleyin derim. 
    Kadromuz ;
    • Magnus Zingmark ve Oscar Simonsson, esas elemanlarımız. O yaratıcı fikirler bu elemanlardan çıkıyor. Ama klipleriden falan garip bi tipleri , albüm kapaklarında da . Tabi cinsel tercihleri beni alakadar etmez de hafif (?) garipler.
    • Bu albümleri vokal listemize gelirsek , 4 adet konuk vokalist var. Bunlardan en sevdiğim , Ane Brun. Kendisi zaten , Koop Island Blues şarkısındaki vokalist kendisi. Bir diğer iyi vokalist de Yukami Nagano. Bu hatunlarının ikisinin de sesleri , şarkılara çok iyi gidiyor. Zaten acid jazz dedin mi bence hatun vokal olucak. Hoş haklarını yemiyim , diğer iki erkek ; Mikael Sundin ve Earl Zinger de mükemmel bir ses sahip , ama hatun vokal ayrı ya...İnsanın içinde böyle garip bir his uyandırıyor.
    Bunu önerme nedenime gelirsek ;
    Hafif kıpır-kıpır bir şey. Farklı bir şeyler denemek isteyenler için çok uygun bir albüm. Dinlemesi kolay , pek sıkmıyor , kafa şişirmiyor. Ben jazzda vokal olmasına karşı biriydim ama bu albüm özellikle , bu düşüncemin değişmesinde oldukça etkili. İlk dinleyişte biraz garip gelse de vokal (çünkü hafif kısık sesli enteresan bir söyleyiş şekli var, vocal jazz gibi) zamanla kendini sevdirdi meret. Hem çeşitliliktir bunu dinlemek. Sadece metale saplanıp onu dinleyerek yaşamamak lazım. (Avant-garde özelliği olmayan) dinlediğim en enteresan albümlerdendir.

    12 Kasım 2009 Perşembe

    Firebird - Deluxe














    Tür: Blues-rock
    Yıl: 2001

    Dünyadaki en tatlı müziği yaptığını savunduğum Firebird'ün sadece Winamp'taki sıralaması yüzünden en  çok dinlediğim albümüdür bu. Diğer albümler de bir bu kadar taş olsalar da , önce bunu öneriyim ben de...

    Albümün , 2000'lerin ürünü olduğuna inanmak pek bi güç; genel olarak 70 lerin blues-rock dünyasından kopup gelmiş gibi. Zaten Firebird , 90larda Carcass ile ortalığı kasıp kavurmuş olan brutal vokalist / aynı zamanda pek bir sert gitarist olan Bill Steer'in kökten bir değişiklikle blues-rock'a dönem macerası olarak , ayrı bir konu / bir başlık olarak incelenesi bir şey. Neyse... Özelliklerine gelirsek bu albümün;
    • Dediğim gibi acayip tatlı bir müzik. Guitar-based müzikleri seven herkesin sevmesi gereken bir grup bana kalırsa. Mızıka bile var. Çok yaşam enerjisi dolu, insanı mutlu eden bir şey.
    • Blues-rock türünün , en iyi örneği bile olabilir. O türün coşma dönemine denk gelmese de , on yıllar sonra böyle bir grup kurup , önceki tüm oluşumların eline verebilecek kapasiteye gelmiş bi grup sonuçta.
    • Kendini kolay seviden ama kolay baymayan bir albüm. İlk dinleyişte vuruldum ve hala çatır çatır dinletiyor kendini. Bu özellik aslında pek nadir bulunan bir şey; catchy olup , 1 ay sonra cıvkı çıkan yüzbinmilyonlarca grup var.
    • Albümün en iyi şarkısı yada grubun en iyi albümü gibi ayrımlara girmek çok zor. Tüm şarkılar çok kaliteli ve öne çıkma olayı hiç yok. Ancak yavaş ve hızlı şarkı ayrımı olabilir bu açıdan. 
    Kadromuz ise şöyle:
    • Bill Steer ; aslanım koçum. Sen gençliğinde git hayvan gibi gitar çal , böğür dur. yaşın kemale erince gel , blues rock grubu kur , kadife gibi sesim var benim de. O ne hoş bir sestir. Bi de o kadar brutalden sonra. Yoksa bizi kandırıyorlar mı lan , brutal vocal sesi berbat ediyor , ses telleri gidiyor diye. Bildiğin kadife olmuş ??? Hem çok feci de harmonica çalar yani...Grubun tek gitaristi ayrıca.
    • Grubun kalanı , sürekli değişmiş olsalar da süper yetenekli bassçılar ve davulcularla dolu. Onlar da çok iyi işler çıkarmışlar. Ama burda kilit noktası Bill. O yüzden fazla gevelemicem.
    Benim bunu önerme nedenim yani sizin dinleme gereğiniz de şu;
    Bu kadar mükemmel bir grup , bu kadar tatlı bir müzik , nasıl bu kadar underrated kalabilir ya. Sevin , sevdirin. Siz sevin , sevgilinize yollayın. Ayrılın , o yeni sevgili yapsın ona atsın böyle bir zincir oluşturalım. Bu taktik uygun gelmezse , b planına geçicez. Herkes biliyor zaten b planını. Neyse , kısacası blues-rock türünden hoşlanıyorsanız , kesin indirin dinleyinlik bir gruptur kendileri.

    11 Kasım 2009 Çarşamba

    Miles Davis - Kind Of Blue














    Tür: Cool Jazz , Bebop
    Yıl: 1959

    2 tane metal albümünden sonra biraz da jazz'a ağırlık veriyim dedim. Ve ilk seçimim de Miles'tan yana oldu. Dinlemesi hiç de kolay olmasa da , emek verip uzun uzun dinlicek olan bir dinleyici için seçilebilecek en mükemmel jazz albümüdür bana göre Kind of Blue.

    En iyi Jazz albümleri sıralamasında hep birinci olmuş , çok geniş çapta kitleleri etkilemiş bir albümdür ayrıca. Ve işte özellikleri:
    • Genel olarak doğaçlama hazırlanmış bir albümdür , her kaliteli jazz albümüne yakışacağı gibi. Hatta 50. yıl dönümü anısına piyasaya sürülen versiyonunda , deneme kayıtları da yer almaktadır , şarkının nasıl oluştuğunu , adım adım nelerin değiştiğini gözlemleyebilirsiniz.
    • Kadrosu tümüyle yıldızlar karması gibidir. Enstrümanlar enfestir. Mesela Blue in Green şarkısında kısa bir yerde çıkan "çıngıraklı yılan-vari" ses bile zevkten öldürebilir. (Ben deliriyorum demeye getiriyorum.)
    • Ek olarak , Freedie Freeloader şarkısının da güzel bir hikayesi vardır ; freedie adlı , sürekli miles konserlerine gelen ama asla hesap ödemeyen beleşçi bir adamla ilgili. 
    Jazz All-Stars Kadrosuna gelirsek;
    • Miles Davis, aslanım yiğidim trompetçim. Adam efsane olmuş , üstüne laf söylemek komik olabilir. Ama kulaklıkla dinliyorsanız Kind of Blue'yu , kulaklarınızda biraz acı verebilecek türdendir biraz trompetler.
    • Julian Adderley, alto saksafoncu. Halen daha alto / tenor saksafon ayrımını yapamasam da dinleyerek , Coltrane ile birlikte hoş işler çıkardıklarını söyleyebilirim.
    • Paul Chambers , ailemizin kontrabasçısı. Bende mi bir bass fetişi var bilmiyorum ama , bu bassları dinlemek de mükemmel oluyor.
    • Jimmy Cobb, davulcu. Jazz'ın geneli düşünüldüğünde , daha iyi davulcular aklıma gelmiyor değil , Billy Cobham gibi. Ama bu türe en uygun davulcu gene Jimmy sanırsam. Ziller ile büyüleyebiliyor insanı. Yada fırça bagetiyle...
    • John Coltrane , tenor saksafoncumuz. Ki kendisi de Miles kadar ünlüdür.
    • Bill Evans, piyanocumuz. O da pianonun Miles'ı oluyor zaten.
    • Wynton Kelly, yedek davulcu muamelesi görür gibi ama , evet benzeri bir şey. sadece freedie de çalmıştır kendisi. Ama o da iyidir. 
    Ve bunu neden dinlemeniz gerekiyor sorusuna gelirsek;
    Çünkü bunu ciddi ciddi ahirette sorabilirler. Dönenler sordular diyor. Olmadı , hayatınızın bi yerinde gerekir belki. Kültürdür , bulunsun. Ayrıca, Jazz'a merak salan her bünyeye tavsiye edilir bu albüm. Ama aslında ilk olarak dinlemeyin. Ağır gelir. Biraz birikim üstüne dinlediğinizde gerçek tadı alırsınız.

    10 Kasım 2009 Salı

    Down - NOLA














    Tür: Stoner Metal
    Yıl:1995

    Biraz geç değerini bildiğim bir albüm oldu kendileri. Ama , şu aralar Last fm de 1000 lere ulaşması pek bi yakın olan down scroplama sayımın en büyük nedeni , bu albüm. Elinizde filtre kahveniz , içiyorsunuz yanında da bitter çikolata, ya da isteyenler için bira ve sigara , neyse işte keyiften dellenmektesiniz , işte o sırada en mükemmel giden grup down. Bu albüm de , NOLA geleneğini şekillendiren albüm oluyor. O gelenek ne diye soranlara , ben bile tam olarak bilmiyorum , derin mevzu diyorum.

    Down , stoner metal'in kurucusu mu pek fikrim yok ama ilk örneklerinden olduğu kesin. Tabi bir de sludge metal de var tür olarak. Pyschdelic müziğin , groove metal ile harmanlanması gibi bir şey aslında. Otçu baba türbesinin daimi müdavimlerinden olan Downcı abilerim , böyle güzel bir oluşum yaratmış.

    Belirgin özelliklerine gelirsek ;
    • Mayıştıran enteresan bir sound'u var. Öyle yavaş filan da değil ama garip bir etki yaratıyor. En metal sevmeyen insan bile sevebiliyor , pc başında uyutabiliyor , otobüste yaz güneşi altında erirken pelteleştiriyor , mayıştırıyor. Yazın dinlenesi bir albüm kendileri.
    • Enstrümanlar konusunda bir woaw lığı yok, güzel taş gibi , catchy , ama yani teknikalite veya hız olayları yok. Zaten olsa , çok gubidik bir şey olurmuş. İyidir böyle. Down'ın asıl olayı , direk olmasa da , dinledikçe sizi yakalaması ve hiç bırakmaması.
    • Vokal olayı en belirgin özelliği bence Down'ın. Anselmo farkı...
    Kadrosunu da veriyim ;
    • Phil Anselmo , aslanım vokalim, gitarda çalmış bi şarkıda da , can sıkıntısından . vokal bilin siz. (bundan sonraki elemanlara pek özel bir ilgim olmadıgından , geçiştirmem doğal karşılana..)
    • Pepper Keenan , gitar
    • Kirk Windstein , bas , gitar , ortaya karışık
    • Todd Strange, bi bass , bi de ıslık tecrübesi
    • Jimmy Bower , davul
    Ve gene malum soru , neden öneriyorum , neden dinlemelisiniz?
    Çünkü , herkesin zevkten veya alkolden (belki de ottan , ne biliyorsun) kafası 1500 iken , dinlemelik mükemmel bir şeyi olmalı. Down işte öyle bir şey. diğer albümleri de bir bu kadar taştır , çaktırmayın. Bu albümün adını vermemdeki sebep , eski oluşu ve öncülük edişidir. Hem stoner metal nedir bilmeyenler için öğrenmece olur.

    Cynic - Focus














    Tür: Progresif Teknik Death Metal
    Yıl: 1993

    Başlangıç olarak , senelerdir vazgeçemediğim efsane albüm , Focus'u seçtim. Belki yazımdan sonra neden senelerdir dinlediğime dair ufak bir kanı oluşur sizlerde.

    Şu başta yazan progresif teknik death metal ibaresinin kurucusudur zaten Cynic. 90 lı yıllardaki insanların hiç de alışık olmadığı garip bir sound yaratmışlardır.
    Belirgin özelliklerini de şöyle sıralayadurayım;
    • Bass ; öndedir baya , gitarlarla aynı gitmez , background soundçusu olmaktan çıkıp , yer yer çoşan hatta solo atan bir enstrümana dönüşmüştür bass.
    • Gitarlar ; genelde gitarlardan biri melodiyi verirken diğeri arkada hoş fusion jazz havası yaratan tınılar oluşturur ki , dinlemesi çok hoştur.
    • Davul ; fusion jazz ile progresif death metal'i karıştırmanın en büyük zorluğu bana göre davul açısından olanı. Çünkü hayvanlaşmak ve sanat yapmak arasındaki o ince çizgi en zor onda tuttruluyor. Ama o da mükemmeldir Focus'umda...
    • Vokal; işte Cynic'in en çok eleştrilen yanıdır. Death metal dinleyicisi vocoder ile elektronikleştirilmiş sese katlanamıyor. Cynic'in avant-garde lığı asıl burda aslında. Kimsenin yemez afedersiniz , death metal grubunda elektronik vokal kullanmak. Son dönemden bi tek The Faceless'ın yedi, ki iyi ki yemiş , çok taş. Bu ayrıntıya takılmadan dinlemenizi öneririm. Brutal vokal de bulunmaktadır tabi içinde. Daha doğrusu , death growl.
    Kadro da şöyledir;
    • Paul Masvidal , aslanım , felsefik insan, hinduizm meraklısı , death - human albümüde çalan zatlardan biri. Piyasa da Steinberger headless gitar kullanan ender insanlardandır.
    • Sean Reinert , paul'un ekürisi. İyi progresif takılır, o da human da çalmış diğer bir zat'tır.
    • Sean Malone , biraz asosyal tipli gözükse de , önemli olan müzikalite. O bass'ları yaratan insan o işte.
    • Jason Gobel , ikinci gitarist. Ki o da çok iyi , Monstrosity'de çalmıştır o da.
    Ve peki neden dinlemelisiniz ?
    Çünkü , ahirette sorarlar. Hayır şaka. Yani sorabilirler bilmiyorum da esas neden , Progressive ve Death Metal seven her bünyenin dinlemesi gereken , karmaşık ve zeka dolu bir tür olan prog teknik death metal'in kurucusu olarak en başta dinlenmesi gereken grubun Cynic olmasıdır. Ve ayrıca allah aşkına progressive death metal diyince aklınıza sadece Opeth gelmesin. Onu daha uygun bir türe uyduramadıkları için progressive death diyorlar. (Lafımı da atarım)

    25 Ekim 2009 Pazar

    Albüm Önerileri

    Selam , bir şekilde buraya ulaşmayı başarmış seçilmiş (?) kişi.
    Albüm önerileri yapmaya karar verdim bu blogda bundan böyle. Hayırlı olsun.